top of page

Disappearing Music for Face

Hasan Cem Çal    •    05.05.2022

cri_000000288030.jpg

Bir şeyin ne olduğu sorusunu yani bir şeyin neliğine [whatness] dair soruyu, bir şeyin nasıllığından [howness] ayrı düşünmek zor. Bundan kasıt, bir şeyi karakterize eden temel özelliğe değinmeden yani bir şeyin nasıl var olduğunu anlamadan ve kavramadan, o şeyin ne hakkında olduğunu ve dolayısıyla ne yapabileceğini —nasıl çalışabileceğini— ve ne olabileceğini —neye dönüşebileceğini— düşünmenin de neredeyse imkânsız olması. Bu açıdan, bir şeyi niteleyen özsel sıfat, o şey yani genel isimle bağdaşıktır her daim.


Diğer taraftan, bunun özünde fenomenolojik bir yaklaşım olduğu söylenebilir pek tabii. İma edilen, bir şeyin var olma, daha doğrusu belirme ve görünme şeklinin o şeyin özü hakkında bir şeyler söylediği, hatta o şeyi olduğu hâliyle gösterdiğidir [signify] zira. Bir şey ile o şeyin özelliği birdir bu perspektiften. Bir şey ile o şeyin deneyimi ayrılamaz ve ayırt edilemez yani, her şey ilkin deneyimlenen bir şey olduğundan ötürü. Niteliklerinden arıtılan ve arındırılan bir şey nasıl bir şey olabilir ki? Soruyu şu şekilde de sorabiliriz: Böyle bir şey var olabilir mi ki?


Bir şey olarak film söz konusu olduğunda, hareketliliğin filmin özsel sıfatı olduğunu yani filmi niteleyen şeyin genel itibarıyla hareket olduğunu söyleyebiliyoruz. Her ne kadar imge ile hareket filmde birbirinden ayırt edilemeyecek denli iç içe geçse de, orijinal yani kökensel sinema formu (ya da formatı) olarak filmin hareketle var olduğu, kendince hareketi yansıttığı ve hareketin duyumunu doğurduğu açık. Hareketi imgeye gömen şeydir film ilkin. Bu açıdan da hem hareketten üreyen hem de hareketi türeten bir şeydir.


Filmin hareketi türetmesi basitçe şu demektir: Film, türlü yollarla hareketi modüle eder; yani hareketi farklı farklı hâl, şekil ve biçimde duyurur [sense] ya da diyelim ki, var olma biçimi en temelde budur. Film, öyleyse, anlamlandırılan bir şey olmadan evvel duyarlı olunan bir şeydir: Var olan tüm yönleriyle harekete duyarlı kılar. Semantik olmadan evvel sansasyonel bir şeydir film. Anlayıştansa [conception] duyuşu [perception] önceler. Filmde söz konusu olan, bu itibarla, hareketin duyuşunun tadilidir. Hâlihazırda hareketle tanımlanan görünün [vision] sofistike bir analogu olarak film, algının özgül ve özgün bir boyutu olan hareketin hissiyatını değiştirip dönüştüren şeydir bir bakıma. Şeylerin hareketini başka bir durum ve koşulda —hâlihazırda deneyimlenenden farklı bir kinetik boyutta— duymak için film yapılır biraz da.


Bir örnek: Mieko Shiomi’nin Disappearing Music for Face’i. Bu filmde olan ya da oluşan nedir? Bir tür işletim sistemi olarak filmin bu filmde işlettiği şey nedir? Aslına bakılırsa, filmin ilksel kullanım koşullarının yaratmış olduğu algılanımın —hareketin tanıdık olunmayan, yabancı bir sezgisinin— prototipik bir hâlini yansıtır bu film, filmin olduğu şeyin en berrak ve billur hâllerinden birini sunar. Shiomi’nin filmi, belirli bir şeyin, aşırı yavaşlatılmış bir gülümsemenin hareketine karşı kişiyi, izleyiciyi uyarmaktan fazlasını yapmaz. Gülümsemeyi gülümseme olarak, olduğu hâliyle sunar. Onu bir durumun dolaylı ifadesi yapmaktansa, başlı başına, direkt bir durum, hatta bir olay hâline getirir (Bu filmde gülümseme, kinetik bir olaydır). Gülümsemenin bir duruma yani gülümseten bir şeye bağlanmaması, ama gülümsemenin olduğu hâliyle, tüm tikelliğiyle ve biricikliğinde görünür olmasıdır bundan kasıt. (Andy Warhol’un filmleri de, benzer bir şekilde, filmsel dikkati bedene yoğunlaştırır; yani bedeni tüm eylemselliğinden soyutlayıp saf görümselliğe açar.) Gülümsemenin anlamındansa duyumuna dikkat eder ve dikkat çeker Shiomi. Mühim olan gülümseme edimidir artık. Bir gülümsenin olmasını sağlayan koşullar değil, gülümsemenin oluşudur söz konusu olan. Ya da daha doğrusu, yok oluşudur. Film bir gülümsemeyle, gülümsemenin yok olma hâlindeki oluşuyla, ultraslow yitişiyle oluşur. Gülümseme somurtmaya o denli yavaş evrilir ki, gülümseme ile somurtma arasındaki ayrımın nerede başladığı ve nerede bittiği tastamam belirsiz kalır ki Shiomi’nin amaçladığı da zaten budur. Hareketin mikro boyuttaki bir taranışı, bir poz (gülümseme) ile bir diğer pozun (somurtma) arasındaki sonsuz küçüklüğün sezgisidir bu filmde ifadesini bulan. Yüzsel ifadelerin ayırt edilebilirliğinin altı oyulmuştur zira. Kısacası, filmdeki yüzde ifadesine kavuşan ne gülümseme ne de somurtmadır bu anlamda. Daha ziyade, her iki yüzsel [facial] ifadeyi de kateden ve doğal (ya da insani) olmayan bir yavaşlıkla tanımlanan ve bu tip bir haleyle kuşanan yüzeysel [surficial] hareketin kendisidir. Evet, gülümseme somurtmaya evrilir, ama bu ikisi arasındaki ayırt edilemezliği sağlayan yani yüzü niteleyen de filme has olan harekettir. Filmin başlığı da zaten bunu imler: Yüzde ve yüz için yok olup giden bir müzik. Gülümsemeden somurtmaya, nüanslı olandan nötr olana, oluştan yok oluşa doğru açılan ve gelişen bir filmden bahsediyoruz. Bir anti-film mi bu? Belli ki hayır; çünkü 1’den 0’a gitmek için dahi hareket etmek gerekir.

  • Instagram
  • Twitter
  • Vimeo - Siyah Çember
bottom of page